Daha önceki yazımızda agnostisizmin filozoftan filozofa ve teologdan teoloğa tanımının değiştiğini söylemiştik. Bunun en önemli nedeni, agnostisizmin farklı türlerinin bulunmasıdır. Filozoflar, bu farklı türlerden sadece birini göz önünde bulundurarak tanımlarını yaptıkları için değişik agnostisizm tanımları ortaya çıkmıştır.
Kanaatimce çeşitlerini belirgin kılmadan agnostisizmin ne doğru bir tanımına ulaşmak ne de ateizmden farkını ortaya koymak mümkün olacaktır. Agnostisizm üzerine yazı yazmış olan birçok filozof, “zayıf” ve “güçlü” şeklinde onun iki çeşidinden bahseder. [17] Öte yandan William Rowe gibi bazı yazarlar da zayıf, ılımlı (orta) ve güçlü olmak üzere agnostisizmi üçtüre ayırırlar. [18]
Bunun dışında agnostisizm terimini daha geniş bir kapsamda kullanarak agnostik teizm, agnostik ateizm, kayıtsız agnostisizm, pragmatik agnostisizm gibi türlere ayıranlar da bulunmaktadır. Bu son tasniflerde geçen agnostik teizm, Kierkegaard ve Kant gibi Tanrı'nın varlığının bilinemeyeceğini bu konuda bilginin bizim bilme kapasitelerimizi aştığını kabul ettiği halde yine de Tanrı’nın varlığına inanan kişiler için kullanılır. Agnostik teizme, dinî agnostisizm de diyenler vardır. [19] Agnostik ateizm ise Thomas Huxley, William Clifford,Bertrand Russell gibi her hangi bir inancı yeterli kanıt bulunmadan inanmanın rasyonel olmadığını ileri süren agnostik ilkeden hareketle Tanrı’nın varlığına inanmayı akla uygun bulmayan düşünürlerin tavrıdır. Açıkçası ileride ele alacağımız üzere bu tutuma aynı zamanda güçlü agnostisizm veya felsefî agnostisizm de denmektedir. [20]
Kayıtsız agnostisizm ve pragmatik agnostisizm ile genellikle zayıf agnostisizmin ifade edilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bu agnostisizm türlerinde Tanrı inancına ve dine tam bir kayıtsızlıkve ilgisizlik durumu söz konusudur. Bu tutuma “apateizm” (kayıtsızcılık) de denmektedir. [21]
Bütün bu sınıflandırmalar içinde agnostisizmi “zayıf” ve “güçlü” diye ayırmak en uygun tasnif olarak gözükmektedir. Zira bu tasnif, farklı adlarla ifade edilen diğer türleri içine aldığı gibi epistemolojik bakış açısına da daha uygun düşmektedir. Epistemolojik duruş açısından da agnostisizmi zayıf ve güçlü formları altında toplamak hem mümkün hem de daha kapsayıcı gözüküyor.
Zayıf Agnostisizm
Pek çok düşünür agnostisizmin bu çeşidinden söz ederler. Bazı filozoflar agnostisizmin zayıf formuna, agnostisizmin popüler anlamı demişlerdir. [22] Zayıf biçimine göre agnostik, Tanrı’nın ne varlığına ne de yokluğuna inanan, her iki konuda da ciddi kuşku içinde olan, “yargısı olamayan” veya “yargısını askıya almış” olan kişidir. [23]
Nicholas Everitt, [24] “ben agnostik terimini, Tanrı’nın varlığı ile yokluğunun eşit ölçüde muhtemel olduğunu düşünen kişi için kullanıyorum” derken aslında adını koymasa da agnostisizmin bu zayıf formundan bahsetmektedir. [25] Yine Kai Nielsen da, Dindar insanlar, ‘Tanrı benim yaratıcımdır’ gibi dini önermeleri doğru kabul ederler, bazı ateistler, bu ateistten [kendisinden söz ediyor] farklı olarak, onların yanlış olduğuna hükmederler; bir de bu (sözde) önermelerin doğru mu yanlış mı olduğu konusunda bir karara ulaşamamış olan agnostikler vardır. Agnostikler, dinle ilgili iddiaların ya doğru ya yanlış olması gerektiğine fakat kendilerinin iki taraftan birine karar vermediklerine inanırlar. [26] derken agnostisizmin aynı türünden bahsetmektedir.
Bu noktada Tanrının ne varlığına ne de yokluğuna inanan, bu konuda kararsız olan böyle insanlar var mıdır, diye düşünülebilir. Bu soru bir hayret, şaşkınlık yanında böyle bir insanın var olma ihtimaline yönelik ciddi bir şüpheyi de ima etmektedir. Elbette Tanrı’ya kesin bir şekilde inanmış, O’na teslim olmuş ve hayatın O’nsuz hiçbir anlamı olmayacağını düşünen bir teist için bu tarz bir agnostisizm imkânsız gibi görünebilir. Söz gelimi, Tolstoy’un şu sözleri böyle bir bakış açısını yansıtmaktadır:
Dinin özü tamamen şu sorunun cevabında yatar: Neden varım ve beni çepeçevre kuşatan şu sonsuz evrenle ilişkim nedir? Bu nedenle, insanın kalbinin olmaması mümkün olmadığı gibi bir dininin (yani, dünyayla her hangi bir ilişki biçimimin) olmaması da mümkün değildir. Aynı kalbinin olduğunu bilmeyen kişi gibi bir dininin olduğunu bilmeyen biri de olabilir. Fakat birinin dinsiz yaşaması kalpsiz yaşamasından daha olası değildir. [27]
Görüldüğü gibi Tolstoy için bırakın agnostik tavrı, ateist bir yaşam biçimi dahi mümkün görünmemektedir. Fakat bu tutum incelendiğinde, bu bakış açısına yön veren hareket noktasının sarsılmaz kesin bir inanç ve kararlılık olduğu görülecektir. Böyle bir kesin inanç ve kararlılık perspektifinden bakıldığında agnostiğin durumunu ve zihin yapısını anlamak, onunla entelektüel bir empati kurmak mümkün olmaz.
Kanaatimizce, agnostisizmin bu türü, daha çok bir kararsızlık, imanî konularda kafa karışıklığı veya ilgisizlik durumu olarak değerlendirilmelidir. Aslında bu anlamda her hangi bir konuda kararsızlık, kafa karışıklığı veya ilgisizlik yaşayan ve bu nedenle o konuda bir yargıya ulaşamamış, tabiri yerindeyse ârafta kalmış kişi, o konunun agnostiğidir.
Charles Darwin’in 1879’da Mr. J. Fordyce’a yazdığı bir mektupta dinle ilgili görüşlerini açıklarken kullandığı ifadeler, kanaatimizce zayıf agnostisizmin içerdiği kafa karışıklığı ve karasızlığı en güzel şekilde ifade ediyor:
Bu [dini] konulardaki yargılarım sürekli dalgalanıyor.. Bu dalgalanmaların en uç noktalarında dahi, Tanrı’nın varlığını inkâr etme anlamında bir ateist hiçbir zaman olmadım. Genellikle (ve yaşım ilerledikçe giderek daha fazla bir şekilde), fakat her zaman değil, agnostikliğin benim zihin durumumu tasvir etmede daha uygun olabileceğini düşünüyorum. [28]
Agnostikliği karasızlık ve kafa karışıklığı olarak ele alan tesitler de ateistler de agnostisizmin bu yönünü eleştirmekte ve yetersiz bir durum olarak görmektedirler.
Söz gelimi kararlı bir ateist olan Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı isimli eserinde bu konuya özel bir başlık açarak agnostisizmi, ateizm perspektifinden eleştirir. “Agnostisizmin Sefaleti”başlığını kullandığı bölümde Dawkins, Plantinga ve Rowe gibi agnostisizmin iki çeşidi olduğunu belirtir. İlk çeşidinde agnostik, yeterli delile sahip olmaması nedeniyle Tanrı hakkında ‘henüz’ bir yargıya ulaşmamış kişidir. Dawkins buna geçici agnostisizm adını verir.[29] Bu bizim zayıf agnostisizm dediğimiz şeydir. İkinci çeşidinde ise agnostik, Tanrı hakkında lehte veya aleyhte bir bilgiye ulaşılmasını imkânsız gören kişidir. Dawkins bu çeşit agnostisizme kalıcı (sürekli) agnostisizm der ki biz burada buna güçlü agnostisizm dedik. [30]
Dawkins’e göre hakkında tartışmanın devam ettiği ve yeterli delilin bulunmadığı konularda kesin bir hükme varmayı reddetmek anlamında agnostiklik zekice bir tutum olsa da Tanrı'nın varlığı böyle bir konu değildir. Çünkü Tanrı’nın varlığı ile ilgili konuya bilim açısından bakılarak nihai bir cevap verilebilir. Bu nedenle ona göre, Tanrı’nın yokluğu ile ilgili kanıtları öğrenene kadar geçici bir agnostisizm makul görünse de Tanrı’nın ne varlığının ne de yokluğunun asla bilinemeyeceği, bunun insan kapasitesinin dışında olduğunu ileri süren kalıcı agnostisizm akıllıca bir tutum değildir. Zira bu agnostisizm, Tanrı’nın var olma ihtimalinin yok olma ihtimaliyle eşit olduğu varsayımına dayanır. [31]
Hâlbuki Dawkins’e göre durum kesinlikle böyle değildir. O, delillerde böyle bir eşitliğin olmadığını, delillerin Tanrı'nın yokluğu yönünde biriktiğini yukarıda adı geçen kitabı boyunca göstermeye çalışır. Agnostisizmdeki kararsızlığı ateistler, bir yetersizlik olarak görüp bu yönde eleştirirlerken, agnostisizmin bu formunu benimsemiş düşünürler için durum hiç de böyle değildir. Açıkçası bu tür agnostikliği anlamak için bu şekilde inanan ve bunu deklare eden kişilerin hayata nasıl baktıklarına ve nasıl düşündüklerine eğilmek gerekir.
Söz gelimi Hristiyan bir ilahiyatçı ve İncil yorumcusu olmasına rağmen agnostik olduğunu açıkça dile getiren Henry Cadbury’in (1883–1974) Harvard Divinity School’da 1936’da öğrencilere hitap ederken kullandığı şu sözlerine bakalım:
Pek çok öğrenci… benim Tanrı’nın varlığına veya ruhun ölümsüzlüğüne inanıp inanmadığımı ve bunun gerekçesini öğrenmek istiyor. Onlar, bu konuları bir yargıya bağlamadan havada bırakmayı imkânsız görüyorlar veya din için son derece tehlikeli addediyorlar. Ben ise bu konuları karara bağlamamakta herhangi bir imkânsızlık görmüyorum. Fakat diğer insanların farklı olduğunu anlıyorum. Onlar, tüm dini hayatlarının teolojik sorular karşısında kesin yargılara dayanması gerektiğini düşünüyorlar… Ben kendimi ne coşkulu bir teist ne de kararlı bir ateist olarak tanımlayabilirim. Ayrıca kesin yargıda bulunmaktan ve ateşli taraftarlıktan kaçındığım ve bu şekilde davranmanın mümkün olabileceğine inandığım yegâne alan teolojik sorular alanı da değil. Öğrencilerim, kesin bir yargıda bulunmamanın bana en iyi akli tutum olarak göründüğü konular arasında tarihle ilgili sorular olduğunu bilirler. Mesela, [YeniAhit’deki] Pavlus’un Selaniklilere yazdığı iki mektuptan hangisinin önce yazıldığı böyle bir sorudur. [32]
Yine Arjantinli agnostik şair ve edebiyatçı Jorge Luis Borges (1899 –1986)
"Agnostik olmak demek, her şeyin olası olması, hatta Tanrı ve Kutsal Teslis’in bile olası olması demektir. Bu dünya o kadar gariptir ki, her şeyin olması ya da olmaması mümkündür. Agnostik olmak, benim uzun, harika ve tamamen esrarengiz bir yaşam sürmemi sağladı ve beni daha hoşgörülü yaptı. Kişisel olarak ben ölmekten de korkmuyorum. [33] derken, bir agnostiğin bakış açısından agnostik olmanın nasıl bir duygu olduğunu tarif eder.
Görüldüğü gibi agnostisizmin zayıf formu, geçici bir kararsızlık ve kafa karışıklığı şeklinde karşımıza çıkabileceği gibi kalıcı bir kararsızlık veya ilgisizlik durumu olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Fakat her halükarda bu tür bir agnostisizm pek fazla felsefî değere sahip değildir. Çünkü bu geçici bir kararsızlık veya kalıcı bir ilgisizlik durumudur ve epistemolojik bir temellendirme içermemektedir. W. Rowe da “zayıf agnostisizmin, felsefî bir pozisyon olarak savunulması gerekmez” diyerek aynı noktaya parmak basar. [34] Hatta bu tür bir agnostisizm bazı durumlarda dini konulara ve Tanrı’ya karşı tam bir kayıtsızlık, bir apateizm şeklinde de tezahür edebilir.
Ancak Tanrı hakkında nihai karar vermekten kaçınmayı epistemolojik bir duruş olarak gören ve tabiri yerindeyse bu kararsızlığı kararlı bir şekilde savunarak zayıf agnostisizmi felsefî açıdan temellendirmeye çalışan düşünürler de vardır.
Anthony Kenny, böyle bir agnostisizmi savunur. O, What I Believe? (Neye İnanıyorum?) isimlieserinde, “Sahip olunması gereken doğru tutum, ne teizm ne de ateizmdir, bilakisagnostisizmdir” dedikten sonra agnostisizmi, “kişinin Tanrı’nın var olup olmadığını bilmediğitutum” diye tanımlar. [35]
Kenny’e göre teizmin rasyonelliği tartışmasında temel ve belirleyici soru, Tanrı’nın varlığınainanmanın gerekçelendirilip (justified) gerekçelendirilemeyeceğidir. Bu da Tanrı’nın varlığı ileilgili delillerin geçerliliğine bağlıdır. Bu çerçevede Kenny, Tanrı’nın varlığı ile ilgili zayıfagnostik duruşunu şöyle temellendirir:
Ben, Tanrı’nın varlığı lehinde ikna edici herhangi bir delil bilmiyorum. Hepsinde de boşluklarbulabileceğimi düşünüyorum. Eşit ölçüde, Tanrı’nın varlığı aleyhine ikna edici her hangi birdelil de bilmiyorum. Tanrı’nın varlığı aleyhine ileri sürülen bildiğim deliller içinde de eşitölçüde boşluklar bulabilirim. Bu sebeple Tanrı’nın varlığı ile ilgili benim kişisel duruşumagnostiktir. [36]
Kenny agnostiği, Tanrı’nın var olup olmadığını ve Tanrı kavramının tutarlı olup olmadığını bilmeyen kişi diye tanımlar. [37] Ona göre hem teist hem de ateist yeterince kuşkucu değildir. Kenny, ellerinde olan delillerin ötesine geçtikleri ve inançlarını gerekçelendiremedikleri (justified) için teistleri de ateistleri de safdil olarak niteler ve epistemolojik duruşlarını rasyonel olarak görmez. Tanrı’nın varlığı konusunda yegâne rasyonel duruş, bu konuda nihai karardan kaçınan agnostik duruştur. [38] Şu sözleri Kenny’in bu konudaki tutumunu özetler niteliktedir: “Bir bilgi iddiasında bulunmak gerekçelendirme gerektirir, fakat bilgisizlik itiraftan başka bir şeye gereksinim duymaz.” [39]
Görüldüğü gibi Kenny, teist ve ateist duruşları aynı ölçüde dogmatik bulduğu için reddetmektedir. Öyle görünüyor ki agnostisizmin bu formu, taraftarlarına dogmatizmden uzak yegâne görüş olarak göründüğü için cazip gelmektedir. Bununla birlikte agnostisizmin dogmatiklik içermediği görüşü tartışmalıdır, fakat bu tartışma girişte de belirttiğim gibi başka bir makalenin konusudur ve o nedenle burada ele alınmayacaktır.
Güçlü Agnostisizm
Güçlü agnostisizm, felsefî agnostisizm diye de adlandırılabilir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi agnostisizmin güçlü formunu savunan kişi, Tanrı’nın varlığı hakkında sadece kanıtlara sahip olmadığını ileri sürmekle kalmaz aynı zamanda bu tür kanıtların hiç kimse için bulunmadığını, hiç kimsenin Tanrı’nın var olduğunu bilme imkânın bulunmadığını dolayısıyla teizmin rasyonel olarak gerekçelendirilmesinin mümkün olmadığını da ileri sürer. [40]
Agnostisizm teriminin mucidi de olan Thomas Huxley güçlü anlamda bir agnostisizmin savunucusudur. O, daha önce aktardığımız bir ifadesinde bunu açıkça dile getiriyordu: “Bense böyle bir [varoluşla ilgili] bilgiye sahip olmadığımdan ve varoluş sorununu çözemediğimden neredeyse eminim. Ayrıca bu sorunun çözülemez olduğuna güçlü bir inancım var.” [41]
William Clifford, Bertrand Russell, Robert Ingersoll gibi birçok meşhur agnostiğin güçlü agnostik olduğunu söyleyebiliriz. Aslında daha önce de ifade ettiğimiz gibi felsefî ilginin konusu olan agnostisizm, büyük ölçüde güçlü agnostisizmdir.
Sözgelimi Bertrand Russell “agnostik, Tanrı ve öte dünya hayatı gibi konuların bilinmesinin imkânsız olduğunu -veya imkânsız değilse dahi en azından günümüzde imkânsız olduğunu-düşünür.” derken agnostisizmin söz konusu güçlü formunu göz önünde bulundurmaktadır.[42]
“Agnostik sadece ‘Ben bilmiyorum’ demez. O, bir adım daha ileri gider ve büyük bir vurguyla‘Sen de bilmiyorsun’ der.” [43]
Robert Ingersoll’un bu sözleri, agnostisizmin güçlü formunu dile getirmektedir. Yine mesela,Amerikalı yazar ve politikacı olan George Lincoln Rockwell, otobiyografisinde dini inançlarlailgili görüşünü açıklarken kullandığı ifadelerde agnostisizmi güçlü anlamında kullandığıgörülmektedir: “Ben bir agnostiğim ve bununla şunu kastediyorum: Yaşamın ve sonsuzluğungizemi ile ilgili ileri sürülen bütün öneri ve açıklamalar karşısında, ‘Ben bilmiyorum ve seninve başka herhangi bir insanın da bilebileceğine inanmıyorum’ diye karşılık veririm.” [44]
Agnostisizmin daha popüler olan zayıf formunda bir kararsızlık ve yargısızlık varken güçlü formunda bu durumdan söz edilemez. Aksine onda dini konuların bilinmezliği ile ilgili kararlı ve sistematik bir tavır alış vardır.
Yazan: Doç. Dr. Ferit Uslu
Kaynaklar:
- [18] William L. Rowe, “Agnosticism” Routledge Encyclopedia of Philosophy, ed. byE. Craig, London,
- Routledge, http://www.rep.routledge.com/article/K001 (erişim tarihi: 09.02.2012)
- [19] Rowe, “Agnosticism”, s. 10; Antony Flew, “Agnosticism” maddesi, EncyclopediaBritannica,
- Online Academic Edition, 2011, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/9356/agnosticism
- [20] Rowe, “Agnosticism”, s. 10; Flew, “Agnosticism”
- [21] Kendini bir apateist olarak ilan eden Jonathan Rouch, dini inancını şu şekildetasvir ediyor:
- “Eskiden biri bana dini görüşümü sorduğunda ‘ateistim’ diyordum. Şimdisorulduğunda ise
- ‘ateistim’ diyecekken kendimi tutuyor ve ‘eskiden kendime ateist derdim’ diyorumve ekliyorum: ‘Hala Tanrı’ya inanmıyorum fakat daha da önemlisi bu konuda birtarafta veya öteki tarafta olmanın önemli olduğunu da artık düşünmüyorum. İştebeni vuran bu, ben bir apateistim.” Jonathan Rouch, “Let it Be”, Atlantic Monthly,May, 2003, vol. 291, Issue 4, ss. 34-35.
- [22] Ronald W. Hepburn, “Agnosticism” The Encyclopedia of Philosophy, ed. PaulEdwards, Crowell
- Collier and Macmillian Inc., New York-London 1967, vol. 1, s. 56.
- [23] Plantinga, “Agnosticism”, s. 223.
- [24] 50 Voices of Disbelief: Why We are Ateists?, ed. by Russell Blackford and UdoSchüklenk, WileyBlackwell, 2009, ss. 16-23.
- [25] Nicholas Everitt, The Non-Existence of God, Routledge, London, New York2004, s. 14.
- [26] Kai Nielsen, Atheism and Philosophy, Prometheus Books, New York 1985, s.51.
- [27] Leo Tolstoy, Confessions, yy., 1879.
- [28] Charles Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, ed. by FrancisDarwin, William Clowes and Sons Press Limited, London 1887, vol. I, Ch. VIII, s.305.
- [29] Richard Dawkins, The God Delusion, Transworld Publishers-Bantam Press,2006, s. 47.
- [30] Aynı yer.
- [31] Dawkins, age, s.48 vd.
- [32] Konuşmanın yeniden basımı için bkz: Henry Joel Cadbury, “My PersonalReligion”, The
- Journal of the Quaker Universalist Fellowship, No: 35, Fall and Winter 2000,
- http://www.universalistfriends.org/UF035.html# Cadbury, (erişim tarihi:03.02.2012)
- [33] I. Shenker, “Borges, A Blind Writer With Insight”, The New York Times,06.04.1971,
- http://www.nytimes.com/books/97/08/31/reviews/borges-insight.html (erişimtarihi: 04.02.2012)
- [34] Rowe, “Agnosticism”, s. 10.
- [35] Anthony Kenny, What I Believe?, Continuum Books, New York, London 2006,s. 21.
- [36] Anthony Kenny, What is Faith? Essays In The Philosophy Of Religion, OxfordUniversity Press,
- Oxford, New York 1992, s. 57-58.
- [37] Kenny, age, ss. 58-59.
- [38] Aynı eser, ss. 59-60.
- [39] Aynı yer.
- Yakın dönem düşünürlerinden olan Paul Draper de agnostisizme Kenny gibiyaklaşmakta ve kararsızlığını epistemolojik bir çerçevede savunmaktadır. Bk. PaulDraper, “Seeking But Not Believing: Confessions of a Practicing Agnostic”, DivineHiddenness: Essays, edited by Daniel Howard-Snyder and Paul K. Moser,Cambridge University Press, 2002.
- [40] Plantinga, “Agnosticism”, s. 223; Rowe, “Agnosticism”, s. 10.
- [41] Huxley, “Agnosticism”, s. 238.
- [42] Bertrand Russell, “What is an Agnostic?”, The Basic Writings of BertrandRussell, ed. by
- Robert E. Egner and Lester E. Denonn, Routledge Classics, London, New York2009, s. 557.
- [43] Tom Flynn, “Robert G. Ingersoll”, Icons Of Unbeleef: Atheists, Agnostics andSecularists, edited
- by S. T. Joshi, Greenwood Press, Westport, Connecticut, London 2008, s. 182.
- [44] George Lincoln Rockwell, This Time the World, Parliament House, 1963, s. 52.
Yorum Gönder
Yorum yaparken, içerik konusuyla alakalı yorum olmasına ve yazım/dil bilgisi kurallarına uymaya lütfen özen gösterin.