Agnostisizmin Tanımı ve Tarihçesi

Yaklaşık bir buçuk asırlık geçmişi olan bir terim olmasına rağmen agnostisizm, günümüzde bir felsefî görüş olarak ateizmden neredeyse daha yaygın hale gelmiştir. Bu öneminden dolayı agnostisizm, sosyolojik, psikolojik incelemeleri hak ettiği kadar felsefî ve epistemolojik açıdan da incelemeyi hak etmektedir. 




Agnostisizmin felsefî incelemesi birçok konuyu içerir: Bunlar arasında tanımı, tarihçesi, çeşitleri, ateizmden farkları gibi agnostisizmi tanımaya yönelik konular olduğu gibi, felsefî dayanakları ve bunların tartışılması gibi epistemolojik açısından ele alınması gereken problematik konular da vardır. Bununla birlikte bir makalenin sayfa sınırları içinde hem agnostisizmi tanıtmak hemde onun epistemolojik dayanaklarını ortaya koyup tartışmak mümkün gözükmüyor. Bu nedenle biz, bu makalede yalnızca agnostisizmin tanımı, tarihçesi, çeşitleri ve felsefî bir tutum olarak ateizmden farkları konularını ele alacak ve inceleyeceğiz.


Agnostisizm, ateizmle birlikte, günümüz dünyasında dinlere ve Tanrı’ya mesafeli tavır benimseyen insanlar arasında revaç bulan yaygın felsefî bir tavırdır.


Hatta bazı çevrelerde kendini agnostik olarak tanımlayanların ateist olarak tanımlayanlardan fazla olduğu görülmektedir. Nitekim 2006 yılında Amerika’daki Üniversite ve Kolej profesörlerinin dini inançları üzerine yapılan bir araştırmada kendini ateist olarak tanımlayan profesörlerin oranı %10’da kalırken agnostik olarak tanımlayanların oranı %13 olarak tespit edilmiştir. [1] Günümüz dünyasında etkisi ve yaygınlığı bu kadar fazla olan agnostisizm, sosyolojik, psikolojik incelemeleri hak ettiği kadar ve belki daha fazla felsefî açıdan incelemeyi hak etmektedir.


Agnostisizmin felsefî incelemesi birçok konuyu içerir. Bunlar arasında tanımı, tarihçesi, çeşitleri, ateizmden farkları gibi agnostisizmi tanımaya ve anlamaya yönelik konular olduğu gibi felsefî dayanakları ve bunların tartışılması gibi epistemolojik açısından ele alınması gereken problematik konular da vardır. Bununla birlikte bir makalenin sayfa sınırları içinde hem agnostisizmi tanıtmak hem de onun epistemolojik dayanaklarını ortaya koyup tartışmak mümkün gözükmüyor. Bu nedenle biz, agnostisizmin epistemolojik inceleme ve sorgulamasını bir başka makalede konu etmeyi düşünerek burada tanımı, tarihçesi ve çeşitleri üzerinde durarak özellikle ateizmle karşılaştırılmasına yoğunlaşacak ve agnostisizmin ateizmden fark(lar)ını belirlemeye çalışacağız.


1. Agnostisizmin Tanımı ve Tarihçesi


Agnostisizm kelimesi, etimolojik olarak Yunanca ’da “bilinmeyen”, “bilememek” anlamlarına gelen agnostos kelimesinden gelmektedir. [2] Kelime kökeninden hareketle agnostisizmi “bilin(e)mezcilik” olarak Türkçeye çevirebiliriz. Ancak bu kelimeyi bir din felsefesi terimi olarak tanımlamak o kadar kolay değildir. Zira agnostisizme yüklenen anlam, filozoftan filozofa hatta teologdan teologa değişmektedir. Özellikle agnostiklerin Tanrı’ya inanıp inanmadıkları ve agnostikle ateist arasındaki farkın ne olduğu soruları karşısında agnostisizm teriminin bir birinden oldukça farklı en az iki kullanımı/anlamı olduğunu görürüz. Alvin Plantinga, bahsettiğimiz farklı kullanımlara dikkat çekerek terimi şu şekilde tanımlamaya çalışır:

Popüler [birinci] anlamda Tanrı’ya inanmayan kişiye ateist denirken Tanrı’ya ne inanan ne de inanmayan kişiye agnostik denir. Ancak daha teknik [ikinci] anlamda agnostisizm, Tanrı’nınvar olduğu ya da yok olduğunu gerekçelendirmede insan aklının yeterli rasyonel zeminlere sahip olma kapasitesinin bulunmadığını ileri süren görüştür. [3]


Plantinga’nın bahsettiği birinci çeşit agnostisizmi, Tanrı’nın varlığı konusunda yargıda bulunmaktan kaçınmak, bir tür şüphecilik veya kararsızlık olarak değerlendirmek mümkün iken ikinci çeşit agnostisizmi hakkında yeterli delil olmadığı için Tanrı’nın varlığını kabul etmemek şeklinde ifade etmek uygundur.


Agnostisizmin ikinci çeşidini bir “inanç” olarak ateizmden ayırmak hayli zordur. Bununla birlikte bu konuya şimdilik burada girmeyeceğiz, zira makalemizin ilerleyen sayfalarında bu konu ayrıntılı olarak ele alınacaktır.


Agnostisizmin bu iki farklı anlamını göz önünde bulundurarak ve bunların köklü farklılıklar olduğunun altını çizerek biz de bir tanımlama denemesi yaparsak Tanrı’nın varlığı ve yokluğu konusunda bir yargısı olmayan veya yeterli delil olmadığı için Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen kişiler agnostiktir, diyebiliriz.


Agnostisizm terimini bir “izm” olarak felsefî literatüre sokan kişi on dokuzuncu yüzyıl İngiliz biyolog ve düşünürü Thomas Huxley (1825-1895) olmuştur. [4] Huxley, agnostisizm kavramını -kendi ifadesiyle- icat ederken zıttı olan gnostisizm kavramından hareket etmiştir. alert-success


Gnostisizm terimi, “bilgi, hikmet, marifet” anlamlarına gelen Yunanca Gnosis ve “bilmeyi başarmak” anlamına gelen gnostikos kelimelerine dayanır. Gnostik gelenekler, kurtuluş için gerekli olan “gerçekliğin doğası ile ilgili bilgilerin” kendilerine verilmiş olduğunu savunurlar. Tanrı, alem, insan ve bunlar arasındaki ilişkileri özel kişilere verilmiş gizli kutsal (ezoterik)bilgiyle açıklayan Sabiîlik, Maniheizm ve Hermetizm gibi dinler, genellikle günümüzde gnostik dinler olarak nitelenmektedir. [5] Ancak Huxley, 1869’da İngiliz Metafizik Derneği’nde agnostisizm terimini ortaya attığında, gnostisizmin yukarıdaki tanımına göre daha geniş bir anlamından hareket etmiştir. Huxley’in yazdıklarına baktığımızda kendisinin gnostisizmi,“Tanrı, âlem ve mukadderatla ilgili kesin bilgiye sahip olma iddiası” anlamında kullandığını anlıyoruz. Dolayısıyla ona göre sadece yukarıda sayılan ezoterik dinler değil Hıristiyanlık, Yahudilik, İslam ve bilumum metafizik öğretiler de gnostiktir. Onun aşağıdaki ifadelerinde bu husus açıkça görünmektedir:


Bu kelime [agnostik] aklıma, Kilise tarihi ‘gnostik’liğinin zıttı olarak geldi. Çünkü Kilise, benim bilgisiz olduğum konularda çok fazla şey bildiğini iddia etmekteydi. [...] Şansımın yaver gitmesiyle bu terim kabul gördü. [6]


Ayrıca Huxley, agnostisizm tabirini ileri sürmesine yol açan süreci ve bu çerçevede agnostisizm terimine yüklediği özel anlamla ilgili şunları da yazmaktadır: Entelektüel bir olgunluğa ulaşıp, kendi kendime bir ateist mi, teist mi, yoksa bir panteist mi; bir materyalistmi yoksa bir idealist mi; bir Hristiyan mı yoksa bağımsız bir düşünür mü olduğumu sorduğumda gördüm ki, daha çok öğrendikçe ve daha çok düşündükçe bu soruya cevap vermeye daha az hazır oluyorum. Sonunda şu sonuca vardım: Bu gruplardan sonuncusu [bağımsız bir düşünür] dışında hiçbirinin ne ürünü ne de mensubuyum. Bu gruplara mensup insanların çoğunun üzerinde uzlaştığı tek bir şey vardı ve ben o şeyde onlardan ayrılıyordum. Hepsi de kesin bir“gnosis”i elde ettiklerinden ve varoluş sorununu çözdüklerinden çok emindiler. Bense böyle bir bilgiye sahip olmadığımdan ve varoluş sorununu çözemediğimden neredeyse eminim. Ayrıca bu sorunun çözülemez olduğuna güçlü bir inancım var. [7]


Huxley, İngiliz Metafizik Derneği’ne kabul edildiği sırada bu düşünceler içindeydi. Dernekte, her felsefî ve teolojik görüşten insan bulunuyordu. Onun kendi ifadeleriyle dernek arkadaşlarından birçoğu şu ya da bu görüşün “ ist”iydi. Fakat yukarıda aktardığımız üzere Huxley, kendisine hiçbir felsefî ya da teolojik etiketi uygun görmüyor, yakıştıramıyordu. “İşte bu yüzden” diyor Huxley “ben de kendi görüşümü ele aldım ve ona en uygun isim olacağını düşünerek ‘agnostik’ kelimesini icat ettim.” [8]


Bu ve benzeri ifadelerinden Huxley’in agnostisizmi “başta Tanrı’nın varlığı olmak üzere dinî inançların doğruluklarının bilinmezliği ve ayrıca bilinemeyeceği inancı” diye tanımladığı anlaşılıyor. Fakat acaba onun tanımı bu kadarla sınırlı mı? alert-success


Aslında bununla sınırlı olsaydı, tanımlanan bu haliyle Huxley’ci agnostisizm pek çok dindar insana ve düşünüre çok da itici gelmezdi. Zira pek çok dindar ve özellikle fideizmin şu ya da bu biçimini kabul etmiş olan teolog ve filozoflar, Tanrı’nın varlığı başta olmak üzere pek çok dini inancı ‘bilgi’nin konusu olarak görmez. Fakat onlar aynı zamanda bilginin konusu olarak görmedikleri bu şeylere inanmakta da bir sorun görmezler. Hatta dini imanın doğasının tamda bu olduğunu, yani bilinmeyen ve görünmeyene şüphe etmeden tam bir teslimiyetle iman etmek olduğunu ileri sürerler.


Huxley’ci agnostisizm, işte bu noktada fideizmden köklü bir biçimde ayrılır. Fideistin aksine agnostik, kanıtlanmamış doğrulara inanmanın rasyonel ve etik açıdan uygun olmadığını düşünmektedir. Huxley, kendi agnostisizminin dayandığı bu prensibi şu sözleriyle ifade eder: Agnostisizm, ne ‘negatif’ bir inanç esası olarak ne de her hangi bir türden bir inanç esası olarak ele alınabilir. Sadece o, etik ve entelektüel bir prensibe dayanarak mutlak inancın geçerliliğini sorgular. Bu prensip, pek çok şekilde ifade edilebilir, fakat hepsi de şu kapıya çıkar: Kişinin, bir önermenin objektif doğruluğundan emin olmayı mantıksal açıdan haklılaştıran (logically justifies) delilleri yoksa o önermenin doğruluğundan emin olduğunu söylemesi yanlıştır. [9]


Huxley, söz konusu prensibin doğurduğu pratikteki sonucu başka bir yazısında “…kanıtlanmamış veya kanıtlanması mümkün olmayan sonuçlara kesin doğruymuş gibi sarılma” sözleriyle dile getirir. [10] Öyleyse Huxleyci agnostisizmi fideizmden ayıran şey, agnostiğin bilmediği ve bilinemeyen şeye ‘doğru’ diye inanmayı rasyonel bir tutum olarak görmemesidir.


Huxley’in aşağıdaki ifadeleri, onun agnostisizme yüklediği anlamla ilgili tespitlerimizi teyit ediyor:


Eğer benden agnostisizmin inanç esasları istenirse, onun inanç esaslarının olmadığı ve tabiatı icabı da hiçbir zaman olamayacağını söylemem gerekir. Aslında agnostisizm, bir inanç değil bir yöntemdir. Bu yöntemin özünde tek bir prensibe sıkı sıkıya bağlılık bulunur… Söz konusu prensip, pozitif olarak şöyle ifade edilebilir: Zekânı kullanman gereken konularda aklını seni götürdüğü son noktaya kadar, başka hiçbir şeyi dikkate almadan kullan. Negatif olarak da şöyle: Zekânı kullanman gereken konularda, kanıtlanmamış veya kanıtlanması mümkün olmayan sonuçlara kesin doğruymuş gibi sarılma. İşte bunu ben agnostiğin inancı olarak benimsiyorum. Her kim bu inancı tam anlamıyla sürdürürse, gelecek onun için ne hazırlarsa hazırlasın, yüzü kızarmadan insan içine çıkabilir. [11]


Bu ifadelerde geçen prensibin bir benzeri, fakat bu sefer ‘inanç etiğinin ’temel prensibi olarak daha ayrıntılı bir biçimde ve Huxley’den kısa bir süre sonra (1877’de) William Clifford (1845-1879) tarafından ileri sürülmüştür. Clifford, “İnanç Ahlakı” ismini verdiği makalesinde eylem ve davranışların ahlak prensiplerine dayanması gerektiği gibi inançların da ahlaki bir prensibe dayanması gerektiğini savunur. O söz konusu ahlaki prensibi, “Bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak, herkes için her zaman ve her yerde yanlıştır.” şeklinde formüle eder. [12]



Aslında agnostisizm terimini Huxley icat etmiş olsa da agnostik düşünürler elbette ondan önce de vardı. Agnostisizmi, dini inançlar konusunda şüphecilik olarak ele alırsak bu yaklaşım tarzının çok eskilere gidebileceğini düşünmek hiç de yanlış olmaz. Bu bağlamda Antik Yunanlı düşünür Protogoras’ı belki de ilk agnostik düşünür olarak değerlendirilmek mümkündür. O, Tanrı’nın varlığı hakkında şöyle demiştir:



Tanrılara gelince onların var olduklarını ya da olmadıklarını bilmeye hiçbir yol bulamadım. Hem sorunun gizemliliği hem de insan yaşamın kısalığı bu konuda bilgi elde etmeyi engelleyen pek çok şey arasında sayılabilir. [13]


Modern dönemde Huxley öncesi agnostik düşünceye zemin hazırlamada bazı filozoflar önemli kilometre taşları olmuşlardır. Bunların başında David Hume ve Kant gelmektedir.14Kendilerinin agnostik olup olmadıkları ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber15 her iki düşünür de yazdıklarıyla metafiziksel bilginin imkânını sorguladılar ve Tanrı’nın varlığının delillerinin bir kanıt olarak görülemeyeceğini ileri sürdüler. Bernard Lightman, agnostisizmin kökenleri ile ilgili yaptığı önemli çalışmasında özellikle Kant’ın etkisine önemle vurgu yapar.[16]


On dokuzuncu yüzyılda birçok ünlü agnostik düşünür vardır. Bunlar arasında İngiltere’denHerber Spencer, William Hamilton (1788-1856), Henry Longueville Mansel (1820-1871) ve Amerika’dan Robert G. Ingersoll (1833-1899) sayılabilir. Yirminci yüzyılda ise özellikle mantıkçı pozitivistler ve Bertrand Russell önde gelen agnostiklerdendir.


Yazan: Doç. Dr. Ferit Uslu


KAYNAKLAR:

  • [1] Bk. Neil Gross and Solon Simmons, “The Religiosity of American College andUniversity
  • Professors”, Sociology of Religion, Oxford Universty Press, Oxford 2009, vol. 70,no: 2, Advance Access Publication: doi:10.1093/socrel/srp026, s. 114. (erişim tarihi: 9.04.2012).
  • [2] Peter Saint-Andre, “Agnosticism”, The Ism Book, http://www.ismbook.com/(erişim tarihi: 9.04.2012)
  • [3] Alvin Plantinga, “Agnosticism” maddesi, A Companion to Epistemology:Blackwell Companions to Philosophy, Second Edition, edited by Jonathan Dancy, Ernest Sosa and Matthias Steup,
  • Blackwell Publisihing, Hong Kong 2010, s. 223.
  • [4] George W. Hallam, “Source of the Word ‘Agnostic’”, Modern Language Notes,Johns Hopkins
  • University Press, 1955, vol. 70, no: 4, ss. 265-269.
  • [5] Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1998, s. 143.
  • [6] Thomas Huxley, “Agnosticism”, Collected Essays: Volume V: Science AndChristian Tradition, D. Appleton and Company, New York 1902, s. 239.
  • [7] Aynı eser, s. 238.
  • [8] Aynı eser, s. 239.
  • [9] Thomas Huxley, “Agnosticism and Christianity”, Collected Essays, Volume V:Science and
  • Christian Tradition D. Appleton And Company, New York 1902, s. 310.
  • [10] Huxley, “Agnosticism”, s. 239.
  • [11] Huxley, “Agnosticism”, s. 239.
  • [12] William Kingdon Clifford, “İnanç Ahlakı”, çev.: Ferit Uslu, Hitit Üniversitesiİlahiyat Fakültesi
  • Dergisi, Çorum 2006, cilt: 5, sayı: 9, ss. 125-136.
  • [13] Diogenes Laertius, Lives of Eminent Philosophers, English Translation and ed.by R. D. Hicks,
  • London: w. Heineman- New York: G. P. Putnam’s Sons, 1925, vol. II, Book IX, [51-53] s. 465.
  • [14] William L. Rowe, “Agnosticism”, The Shorter Routledge Encyclopedia OfPhilosophy, edited by Edward Craig, Routledge Pub., London-New York 2005, s.10.
  • [15] Bk. Yaşar Türkben, “David Hume’un Agnostisizmi”, EKEV Akademi Dergisi,Sayı: 47, Yıl: 15,
  • 2011; Mustafa Çevik, David Hume ve Din Felsefesi, Dergah Yay., İstanbul 2006.
  • [16] Bernard Lightman, The Origins of Agnosticism: Victorian Unbelief And TheLimits Of Knowledge,


BİR YORUM EKLEYİN

Yorum yaparken, içerik konusuyla alakalı yorum olmasına ve yazım/dil bilgisi kurallarına uymaya lütfen özen gösterin.

Daha yeni Daha eski